Güncel

YORUM | Tecrübelerimizden Öğrenerek Yürümek

"Asgari düzeyde sınıf bilincine varan bir işçi, sistemin dinci-ırkçı milliyetçi propagandalarına karşı mücadelede önemli bir rol oynar."

Sınıf savaşımında tecrübelerimizden öğrenerek ve hep yeniye, ileriye diyerek yürümek ana çabamız olmalıdır. Tecrübe; öz itibariyle yaşanandır. Yaşananı bilimsel bir temelde sorgulamak, eksikliklerimizi gidererek ve dahası doğrularımıza sarılarak kararlıca yürümek, öncelikli görevlerimizden biridir.

Yine devrimci çalışmada var olanla yetinmeye çalışmak, sonuç itibariyle tüm yollar ya kaybetmeye ya da sınıf savaşımı arenasında varlığı hissedilemeyen -görülmeyen bir noktaya çıkar. Dolayısıyla siyasal iktidar mücadelesi perspektifiyle hareket eden bir sınıf partisinin, onun devrimci militan öznelerinin bu düşünüş ve hareket tarzını her koşulda yadsımaları gerekir. Proletarya ve emekçiler, devrimci bir savaşla iktidarı fethetmek için sürekli yenilenerek, genişleyerek ilerlemek zorundadır. Komünist fikirler kitleleri etkiledikçe, kitleler sınıf partisi etrafında birleşir. Devrimci rüzgar da böyle başlar.

Keza, daha iyisini yapabiliriz, başarabiliriz, kitlelerin tarih yaratıcılığına güven vb. Tüm gelişmeler de böylesi bir devrimci ortamda- iklimde şekillenip kökleşir. Daha iyisini yapabiliriz iddiası ve çabası var olanla yetinmeyi yadsıyan, sürekli hedefi büyüten bir anlayışın ifadesidir. Burada özgüven vardır. “Devrim kitlelerin eseridir” anlayışını kavrama pratiği vardır. Düşünüş ve hareket tarzı, söz ile eylemin uyumu üzerine kuruludur.

“Devrim kitlelerin eseridir” derken, buradan kastedilen örgütlü yığınlardır. Yığınların gücü, örgütlülüğünde yatar. Örgütlülük, bir bilinci bir hedefi gerektirir. Sınıf bilincinden devrim bilincinden yoksun olan yığınlar, devrimci bir tarihin yaratıcısı değil, emperyalist kölelik sisteminin bir parçası olurlar. Çünkü, en ileri eylemlerinin ufku sistem içiyle sınırlıdır.

Sınıf bilincinden yoksun işçi tarihsel misyonunu oynayamaz

Bugün Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda işçiler başta olmak üzere emekçilerin esas olarak örgütsüz olduğu bir dönemden geçiyoruz. Var olan sendikaların üye sayısı sınırlı. Dahası sendikalar ağırlıklı olarak işçi sınıfı ve emekçilerin değil, burjuva egemenlik sistemin çıkarlarına hizmet ediyorlar. Mevcut iktidar partisinin destekçisi durumundalar.

İşçi ve emekçilerin her geçen gün alım güçlerinin düştüğü, işsizliğin artığı bir süreci yaşıyoruz. İşçi ücretlerindeki görece artışlar zam yağmuru altında eriyip gidiyor. Buna rağmen, işçi ve emekçilerin mevcut iktidarı veya gerici-faşist partileri desteklemesi, ekonomik ve demokratik hakları için militan eylemlerden, iş yeri işgallerinden esas olarak uzak durması, işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyi ile direk alakalıdır. Son dönemde yapılan kimi araştırmalar karşımıza şu gerçekleri çıkarmakta. Mayıs ayı seçimlerinde, işçilerin yoğun olarak yaşadığı birçok mahallede oylar ağırlıklı olarak dinci-ırkçı milliyetçi partilere verilmiştir.

Keza bazı istisnalar hariç büyük kentlerde işçilerin ve yoksul emekçilerin yaşadığı mahallelerde -ki geçmişte bu mahallelerin önemli bir bölümü “sol”un etkisi altındaydı- devrimci çalışmaların etkisi hissedilir düzeydeydi. Dolayısıyla yoksul mahallelerdeki bu devrimci atmosfer, üretim alanlarındaki çalışmaları da direk etkiliyordu. Çünkü yoksul semtlerde işçi ağırlıklı bir nüfus yaşıyordu. Bu nedenle fabrikalarda ve yoksul semtlerdeki devrimci faaliyetler karşılıklı olarak birbirini besliyordu. Yoksul semtlerden fabrikalara, fabrikalardan yoksul semtlere düşünsel planda bir akış ve değişim yaşanıyordu. Sınıf bilinci, örgütlenme bilinci artıkça, işçi sınıfı ve emekçiler tarihsel misyonuna uygun bir duruş sergiliyorlardı. Aylarca süren direnişler, fabrika işgalleri ve grevler bu bilinçli işçilerin önderliğinde gelişiyordu.

Bugün de mevcut olan durumu değiştirmenin yolu sınıf çalışmasında yoğunlaşmaktan, yoksul semtlere devrimci müdahalede bulunmaktan geçiyor. Bu semtlerde örgütlenen her genç işçiyle, çalıştığı iş yerine ulaşmak, devrimci bir müdahalede bulunmak mümkün. Asgari düzeyde sınıf bilincine varan bir işçi, sistemin dinci-ırkçı milliyetçi propagandalarına karşı mücadelede önemli bir rol oynar. Şu açık ki, üretim alanlarında, yoksul semtlerde bu gericiliğin etkisi kırılmadıkça ne başarılı bir sınıf çalışmasından ne de yoksul semtlerin örgütlenmesinden söz edilemez. Yine kimi semtlerde yaşanan değişimleri, kırdan buralara akan nüfusla açıklamaya kalkmak eksik bir değerlendirmeyi içerir. Elbette ki bunun da etkisi olabilir. Ama şunu unutmamak gerekir ki, sınıf bilinçli işçi ve emekçilerin yaşadığı, çalıştığı alanlarda her zaman olumlu değişimler de olur. Bu değişimde kırda kentlere akan yeni nüfusta payını alır. O halde esas sorunu devrimcilerin-komünistlerin işçi sınıfı ve emekçilerde kopan bağlarında, zayıflayan devrimci otoritede aramak gerekir. Esas sorunu sınıf ve örgüt bilinci cephesinde yaşanan savrulmalarda, gerilemelerde aramak gerekir.

Tüm bu yetersizlikler pratik müdahale ve mücadeleyle aşılır. Faşist saldırılara karşı devrimci güçlerin mücadele ortaklığının önemini de kavramak zorundayız. Daha da önemlisi bulunduğumuz her alanda kitleleri mücadelenin öznesi haline getirecek çalışmalarda yoğunlaşmaktır. Bu yönlü mücadele biçimlerine zenginlik katmaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu