Emek

EMEK | Fındıkta rekolte oyunları

Tahmini rekolte 550 bin ton civarı olması beklenirken İtalyan Ferrori şirketi ve büyük tüccarlar fındık fiyatları üzerinde istedikleri manipülasyonu rahat bir şekilde yapabilmek için rekolteyi 650 bin ton olarak açıkladılar

Karadeniz Bölgesi’nde bu yıl fındık hasadı başlamadan, rekolte tartışması başladı. Tahmini rekolte 550 bin ton civarı olması beklenirken İtalyan Ferrori şirketi ve büyük tüccarlar fındık fiyatları üzerinde istedikleri manipülasyonu rahat bir şekilde yapabilmek için rekolteyi 650 bin ton olarak açıkladılar. Ferrori şirketi ve büyük tüccarların rekolteyi bilinçli bir şekilde yüksek göstermesi başta küçük üretici (köylüler) olmak üzere bölgedeki tüm fındık üreticilerinin tepkisine neden oldu.

Köylüler fındık maliyetinin her yıl bir önceki yıla oranla daha fazla yükseldiğini belirterek özellikle döviz kurunda yaşanan artışın ek maliyet (bahçeleme, ilaçlama, gübreleme, işçilik vb.) yükünü de beraberinde getirdiği için üretici köylünün üzerinde var olanın dışında yeni yüklerin de bindiğini dile getirerek isyan ediyor.

Bugün 10 TL’nin üzerinde maliyeti olan fındığın üreticiye kar bırakması için 15-17 TL’nin altında olmaması gerekiyor. Ferrori ve çokuluslu şirketler rekolteyi var olanın üstünde göstererek piyasa üstünde istediği manipülasyonu yapıyor, fındığı yok pahasına 11,5 TL’den toplamak istiyor. Karadeniz köylüsü oynanan oyunlar nedeniyle Ferrori’ye tepki duyuyor olsa da seçeneksiz olması (bırakılması) onu emperyalist tekellerin eline düşürüyor.

 Uygulanan politikalar fındık tarımını bitiriyor

Dünya fındık pazarının % 60-70’ini elinde bulunduran Türkiye bu alanda piyasayı belirleyecek bir güce (üretim gücü), konuma sahip iken, emperyalistlerin belirlediği tarım politikaları sebebiyle kendi köylüsünü adım adım tasfiye ederek açlığa, yoksulluğa mahkum etmektedir.

2003’ten bu yana AKP’nin uyguladığı tarım politikası (IMF ve Dünya Bankası’nın) önce tütün üreticisini sonra şeker pancarı yetiştiriciliği yapan köylüyü vurduktan sonra maden ocakları, barajlar, termik santraller ile zeytin üreticisini bitirme aşamasına getirdi. Başta ABD’li olmak üzere çokuluslu şirketlerin nişasta bazlı şeker şurubunu iç pazarda daha hakim hale getirerek halkın sağlığı hiçe sayıldı. Şeker fabrikalarının Türkiye-ABD ilişkileri (anlaşmaları) nedeniyle çokuluslu tekellerin isteği üzerine alelacele özelleştirilmesi şeker tarımının tabutuna da son çiviyi çakmış oldu.

Emperyalist çikolata devi Ferrori’nin 4 yıl önce Oltan Gıda’yı satın alarak iç pazara girmesiyle (hakim olmasıyla) birlikte Karadeniz Bölgesi’nin en önemli geçim kaynağı olan fındığın kaderi de emperyalistlerin eline terk edilmiş oldu. 2000’li yıllarda ABD’li fıstık firmalarına dünya pazarında alan açmak için Karadenizli üreticinin üzerinde birçok oyun oynansa da (fındık ağaçları söktürülerek kivi vb. ektirilmesi) fındığın pazar değeri kırılamadı.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu konuda köylünün lehine hiçbir çalışması yok, tam tersine bakanlık politikalarıyla köylüyü büyük tüccarların eline terk ediyor.

Bir fındık üreticisinin şu sözleri yaşananları en yalın şekilde açıklıyor: “Tek geçim kaynağımız fındık. Geçen yılın fındık geliri çoktan tükendi, cebimizde para kalmadı, bu yüzden ekmek parası kazanmak amacıyla…” (BirGün gazetesi) Ürünü tüccarın elinde çarçur olmasın diyerek hasat başlamadan satışa sunmak zorunda kalması köylünün yaşadığı zorlukları anlatıyor bu sözler.

Eskiden fındık köylünün geçimini tek başına sağlayan bir ürünken, değerken bugün bunu yapamıyor. Köylü düğününü, çocuklarının okul masraflarını, borçlarını ödemeyi hasat sonuna bırakırken artık elindeki ürünle bir şey yapamıyor; toprağını terk etmeye zorlanırken, tarım işçileri işlerinden, ekmeklerinden ediliyor.

Hasat öncesi ve hasat başlarken gerçekle bağdaşmayan rekolte rakamları spekülatörler tarafından açıklanıyor olsa da “Ziraat Mühendisi Hayati Tosun’un açıkladığı, bizim yaz silkelemesi dediğimiz; baharla birlikte yetersiz yağıp, sonrasında da sıcak ve onun getirdiği kurağın ürün üzerindeki baskısı, yine külleme hastalığının bitki üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle bir rekolte kaybı kesinlikle yaşanacak” (BirGün) sözleri ile köylüler kendi üretimlerinin somut gerçeklerini ifade ediyorlar.

Hiçbir destek sunulmayan fındık üreticisi kendi kaderiyle baş başa bırakılıyor. Bu durumun böyle devam etmesi halinde köylü tarlasına-bahçesine yatırım yapamaz hale getirilecek ve en önemli geçim kaynağından mahrum bırakılacaktır.

Emperyalist tekellerin yağma ve talanı altında kalan köylüleri her geçen gün daha da ağırlaşan koşulların beklediği tartışmasız bir gerçektir. Ferrori çikolata şirketinin bu alandaki faaliyetleri Türkiye fındık tarımını daraltarak pazar hâkimiyetini pekiştirme hamlesiyle devam etmektedir. Oltan Gıda’yı satın alarak şirket bünyesine kattığı zaman çikolata fabrikalarını kapamayacağı sözünü vermişken fındık hasadının başladığı bir dönemde Trabzon’daki çikolata fabrikasının kapatılıp 300 işçinin kapıya konulması bu alandaki yalan ve talana dayalı kâr hırsı politikasının sonucudur.

Köylünün örgütsüz oluşu, onları yaşananlar karşısında bireysel tepkilere yöneltse de (2017 yılında TV ekranları her akşam haber bültenlerinde bir köylünün eline baltasını alarak fındık ağaçlarını kesmesini “cinnet-isyan” olarak gösterdi) kurtuluşun, bireysel tepkilerin ortaklaştırılarak doğru hedefe yönlendirilmesinde olduğu açıktır. Bunu yapacak olan da sınıf bilinçli unsurlardır, başkası değil. Köylünü yaşadığı sorunları dışarıdan izleyen değil, içinde çözüm üreten olunmalı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu