KadınMakaleler

SENTEZ | Ancak Kadının Önderleştiği Bir Devrim Zafere Ulaşabilir

"Kadınların yaşamının temel argümanı olarak mücadele, her alanda türeyen erkekliğe, onu yaşatan ve palazlandıran erkeklere ve onsuz var olamayan kapitalist sisteme karşı hesap sorma bilinci ve “ölmek istemiyorum” diye haykıran kadınların yaşama azmi ve direnme gücü ile sürdürülmek zorundadır!"

Tek yanlılık, dar bakış açısı, olayları bütünsellikten uzak, tek tek kavramaya çalışma ve nihayetinde yanlış sonuçlara ulaşma geldiğimiz noktada devrimci mücadeleye büyük zararlar vermiştir. Komünistler içerisinde mevcut olan burjuva zihniyetin yaratmaya çalıştığı ve epey de başarılı olduğu bu hastalıklı yaklaşımlar, idealizmin öznelciliğinden, “ağacı göz önünde tutup ormanı görünmez kılmasından” kaynaklanmaktadır.

Yazımızda bu yaklaşımları kadın mücadelesi özgülünde değerlendirmeye çalışacağız. Yapacağımız değerlendirmeler; daha önce çokça değinilmesine karşın, hem devrimci hareket açısından hem de kadın mücadelesi açısından devam eden bir öneme sahiptir.

Öncelikle kadınların ezilmişliğinin tek bir yanı olmadığını vurgulayarak başlamalıyız. Yani ne sadece erkek kadını ezmektedir ne sadece kapitalist sistem kadını ikincil konuma itmektedir ne de sadece bir düşünce, fikir akımı kadının ezilmesini salık vermektedir. Ancak sorunun bu çok yanlılığı kimi kesimler tarafından cımbızlanarak ve ayrıştırılarak ele alınmış bu da tek yanlı, dar mücadele alanlarını ortaya çıkarmıştır.

Devrimci hareketi söz konusu edecek olursak, son dönemlere kadar salt iktisadi ezilme öne çıkarılmış, erkeğin ezen konumu ve ataerkil sistem göz ardı edilmiştir. Kendiliğindenciliğe bırakılan, küçük, zararsız, kolayca alt edilebilecek tezahürler gibi görünen erkekler ve ataerkil sistemin tahakkümü, kendini ve kapitalist sistemi güçlendirmiştir. Erkeği masum, kapitalist sistemi suçlu gören, toplumun kültürü ile uzlaşan ama burjuvaziye karşı savaşmayı örgütleyen devrimciler, Marksizm ile çelişmiş, çözüm yolu sunmayı bir kenara bırakalım mücadeleyi kilitlemişlerdir.

Sadece proletaryanın, sınıfın faydasına politika üretmekle mücadele yürütmekle eleştirilen devrimciler (ki bu eleştiriler haklı ve yerindedir) daha geniş bir bakış açısına muhtaçlardır. Yani tüm çelişkiler göz önüne alınmak zorundadır.

Kadın mücadelesi açısından da, tek yanlılıktan kurtulmak ve bütünsel bir bakış açısı yakalamak ancak tek tek erkeklerin ezen konumlarından gayet memnun olduklarını ve sonuna kadar fayda sağladıklarını, toplumun kültürünün kadını ikincil konuma sürüklediğini, ataerkinin her gün kendini yeniden ürettiğini ve bunların kapitalist sistemi daha da sağlamlaştırdığını anlamaktan ve anlamakla kalmayıp buna dair politika üretmekten geçer. Yani devrimci kadın ve sınıf mücadelesi kadını ezilen konuma sürükleyen bu çelişkilerin bütünlüklü olarak ele alınması ile şekillendirilmelidir.

Devrimci hareketin yanlışlarına odaklanmamızın nedeni, çelişkilerin nasıl ele alınamayacağını göstermek ve örmeye çalıştığımız kadın mücadelesinde bu hatalara düşmeme amacıyladır.

Sınıf ve Parti içerisindeki ataerkiyle mücadele zorunludur

Kadın mücadelesi açısından çelişkilerin birden fazla olduğu kadınların birden fazla mücadele alanında var olmasını gerektirmektedir. Sözünü ettiğimiz bu mücadele alanları (coğrafyamız özgülündeki sınıf, cins, ulus, mücadelesidir. Ezilen ulus kadınlarının mücadelesi ayrı bir başlık altında incelenmeyi gerektirecek kadar mühimdir, o yüzden yazımızın kapsamına sıkıştırmayı tercih etmiyoruz). Peki bu durumda kadınlar esas olarak hangi alana yönelecektir?

Biz bu sorunu, özgün mücadelenin önemini şiddetle vurgulayarak ve olmazsa olmazlığını belirterek, ortak mücadele kapsamında değerlendirmekten yanayız.

Devrime giden yolda, devrim yapma iddiasında olan her kesim kendisine en yakın olan devrimci güç ile, çıkarları belli noktalarda çakışıp, bazı noktalarda zıtlaşsa da, ortak mücadeleye ihtiyaç duyar. Kadınların birlikte mücadele edebileceği güç ise proletaryadır (“kadın erkek el ele demokratik devrime” mantığını kurmaya çalışmıyoruz”). Çıkarlarının ortaklaştığı nokta elbette ki özel mülkiyetçi, sömürücü ekonomik sisteme karşı mücadeledir. Çünkü proletaryanın düşmanı, sadece proletaryanın düşmanı değildir.

Tam tersine mevcut ekonomik sistem ataerkinin vücut bulduğu alanlardan bir tanesidir. Ve kadınların da ebedi düşmanı çelişkideki karşıtıdır. En alt kademesinden, en üste kadar erkek egemenliğine yaslanan bu sistemin varlığı kadınları ona karşı mücadeleye çağırmaktadır. Yani kadınların devrim yolunda erkek işçilere yarenlik etmek için değil, bizzat devrimi yapmak için, kendi düşmanlarına karşı savaşarak ilerlemelidirler. Ataerkil-kapitalist sistemin yıkımı için verilen mücadelenin kadın özneleri olmalı ve devrimi kadın örgütünün öncüllüğünde, kadın bilinci ile inşa etmelidirler. Bu ortak mücadelenin elbette ki olumlu ve olumsuz yanları olacaktır.

Olumlu olanı ezilenlerin daha büyük bir güç oluşturması iken olumsuz yanı, süregelen kadın mücadelesinde deneyimlediğimiz gibi sınıf mücadelesine yedeklenme olasılığıdır.

Proletarya ile yaşanan çelişki, çıkar çatışması tam da burada devreye girmektedir; Proletaryanın, kadınlarla çelişkisi erkek egemenliğinden kesinlikle arınmamış olmasıdır. Bu durumda erkek egemenliğin yani kadını ezenin tarafında olan proletaryadır ve kadın mücadelesine üstünlük kurmaya çalışması kuvvetle muhtemeldir. Bu çabaların önüne set çekebilecek yegane güç kadın komünistlerin güçlü, özgün örgütlülüğü ve komünist parti içerisindeki varlığı, yetkinliği, önderliğidir. Kadın örgütü hem kendi yapısını, kadın kitlelerini güçlendirmeli, kitleselliğini artırmak için kitleler içerisinde kök salmalı hem de Komünist Parti İçerisinde güçlenmeli politikalarına yön vermelidir.

Önderleşerek Komünist Parti içerisindeki yerini sağlamlaştırmalıdır. Yoksa kadınların proletarya ile girişeceği ortak mücadele serüveni sözünü ettiğimiz gibi kadın devrimine katkı sunmaz, tam tersine bir fiyasko ile sonuçlanır ve kadın devrimini geriye düşürür. Tersinden de kadınların üzerinde tahakküm kurma uğraşında olan bir proleter devrim mücadelesi ortak mücadeleyi baltalayacaktır ve devrimin başarıya ulaşmasını engelleyecektir.

Komünist Parti içindeki hem niteliksel hem niceliksel varlık aynı zamanda proletarya içerisindeki erkeklik ile mücadeleye de tekabül eder. Kadının ezilmişliğinin, erkeklerin ve kapitalist sistemin egemenliğinin, özel mülkiyetle birlikte ataerkiye dayandığını her daim gündemde tutacak ve buna karşı mücadeleye yönlendirecek politikaların ısrarlı uygulanışı, proletarya içerisindeki kadın mücadelesini güçlendirecektir.

Aynı zamanda Parti kadroları içinde geçerli olacak bu yönelim Partiyi de cins bilinciyle şekillendirme yolunda önemli atılımlara vesile olacaktır. Tekrara düşmek pahasına şu cümlelerin altını bir kez daha çiziyoruz: Sınıf mücadelesi, kadın mücadelesini kapsamaz, kadın mücadelesi sınıf mücadelesine içkin değildir. Bu yüzden, kadınlar, proleter devrime yedeklenmeden kendi politikalarını, özgün mücadelesini ve alanlarını güçlendirerek devrim yolunda ilerlemelidir.

Kadın mücadelesi tüm yönleriyle kavranmalıdır

Sosyalist devrim, kadın devrimine giden yolda bir uğraktır, gerekli bir ön koşuldur, bir aşamadır. Peki bu aşamada, sosyalist devrimin inşasında başrol olacak kadınların, kadın örgütü öncülüğündeki kadın kitlelerinin çıkarı ne olacaktır?

Sosyalist devrimle birlikte, kapitalist sistemde burjuvazi ile yaşanan çelişki yön değiştirecektir. Kapitalist sistemde burjuvazi ile yaşanan çelişki yön değiştirecek ve kadınlar artık çelişkinin birincil yönüne oturacaklardır. Sosyalizmde özel mülkiyetin, hemen, tamamıyla ortadan kalkmaması ve burjuvazinin devamlı olarak iktidarı elde etmek için savaş vermesi yani sınıfsal çelişkilerin devam etmesi sebebiyle, çelişkinin ortadan kalkması değil, sadece iki yönün birbirine dönüşmesi söz konusu olacaktır.

“… bir çelişkinin başat ve başat olmayan yönleri birbirlerine dönüşürler ve bir şeyin doğası da buna tabi olarak değişir. Verili bir süreçte ya da bir çelişkinin gelişiminin verili bir aşamasında, A başat yöndür ve B başat olmayan yöndür: Bir başka aşamada ya da bir başka süreçte ise roller değişir – bu değişim bir şeyin gelişimi boyunca her bir yönün bir diğeri ile olan mücadelesindeki gücünün yükselişi ya da düşüşü kapsamında belirlenir.” (Mao, Başat Çelişki ve Bir Çelişkinin Başat Yönü, Patika).

Çelişkinin ortadan kalkmayacak olması, kapitalizmin hem alt yapıdaki hem üst yapıdaki kalıntıları ile kadınlar arasındaki mücadelenin komünizme kadar devam etmesine yol açar. Bununla birlikte sosyalist devlet ile beraber üretim sistemi ile kadınlar arasında yeni bir çelişkinin doğma olasılığı bulunmaktadır. Elbette ki bunu deneyimlerden yola çıkarak söylüyoruz.

Rusya ve Çin örneklerinde gördüğümüz üzere sosyalizmin yanlış ele alınışı, zaman içerisinde kadının yeni bir çelişki ile karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Her ne kadar Sovyet devriminin ilan edilişi ile beraber ilk çıkarılan kararnameler kadınların lehine olsa da (ki bu Lenin’in ele alışı ile birebir ilişkilidir) devam eden süreçlerde bu durum değişmiş ve ekonomist yani sadece ekonomik kalkınmaya odaklanan bir sistemin kurulmaya çalışılması ile kadınlar yine ikincil konuma itilmişlerdir. Biyolojik yeniden üretime yaklaşım (kürtaj yasası, nüfus politikaları) kadınların, üretime katılımı, yönetici kademelerdeki varlığının yok denilecek oranda olması kadının kurtulduğu zincirlere tekrar bağlanmasına yol açmış, zincire yeni halkalar eklenmiş ve kadınların eve dönüşünün yolu sonuna kadar açılmıştır.

Bu durum Çin’de de benzer şekillerde yaşanmış ve “sosyalist” hükümetin (Mao’nun mücadele ettiği çizgi sahipleri diyebiliriz) yanlış politikaları ve Çin’in revizyonistleşmesi kadınların gerisin geri eski konumlarına dönmelerine yol açmıştır. Çin’de Mao’nun önderliğinde yaşama geçirilen politikalar, gerçekleşen devrimler (Büyük İleri Atılım, Kültür Devrimi) sapmaların önünü belli bir süreliğine kesse de erkek egemen bakış açısı ve burjuva zihniyet sahipleri birçok alanda devrimin geri dönüşünü hızlandırmaya ve izlenen doğru hattı boşa düşürmeye çalışmıştır.

Görülebileceği üzere Mao’nun veya Lenin’in (yani söz sahibi olan devrimci önderlerin(!)) bu çabası yeterli değildi. Kadın örgütleri ise yeterince güçlü ve söz sahibi değildi. Bu da erkek egemenliğine güçlenme olanağı sağladı. Erkek egemenliği başta üretim ve yeniden üretim olmak üzere toplumsal yaşamın her alanında kendini gösterdi.

Yani deyimlerden çıkardığımız gibi sosyalist üretim sistemi ile de bir çelişki ortaya çıkabilir ve  bu yaşamın her alanına, devrimin inşasına etki eder. Ancak böyle bir çelişkinin ortaya çıkmadığını, yani sosyalist ekonominin kalkınması ve kadının çıkarları karşı karşıya getirilmediği durumda bile erkeklik ve ataerkil sistem varlığını sürdüremeyeceği için kadınlar bu çelişkileri yaşamayı sürdürecektir. Sosyalizm bu çelişkileri -kadın mücadelesi olmadan- sona erdirme kudretinde değildir.

Burjuva, feodal toplumun değer yargıları, kültürü, ideolojisi, bunların maddileştiği erkekler, kapitalizm kalıntıları, patronlar, toplumun birimleri kadını hala ikincil konuma götürecektir. Erkekler kadınlar üzerindeki özel mülkiyet algılarından kurtulmayacaklardır. Ki bu durumda erkeklerin tahtlarını terk etmeleri rızaları ile değil kadınların mücadelesi ile gerçekleşecektir.

Hem feodalizmde, hem kapitalizmde, hem de sosyalizmde sürecek olan bu mücadelenin özneleri elbette ki komünist kadınların öncülüğündeki kadın kitleleri olacaktır. Sorumluluk bizlerin omuzlarındadır. Ve mücadelemizin selameti için, en somut görevimiz, tarihin bize yanlışlığını gösterdiği eski, köhnemiş, tek yanlı bakış açısını yıkmak ve çelişki yasasını kavrayarak çok yönlü ele alışı sağlamaktır. Yani sadece devrimci hareketin şimdiye kadar ki pratiklerini, kadın mücadelesini dıştalamasını, suçlamasını, eleştirmekle kalmamalı, somut adımlar atarak, kendi doğrularımızı yaratarak kendi hattımızı, çizmeliyiz.

Ekonomik, teorik, ideolojik ve politik mücadele biçimlerini birbirinden koparmadan, bağımsızlaştırmadan yürütmeli, yükseltmeliyiz. Kadın örgütünün bu doğru çizgisi Komünist Parti’ye de yön göstermeli, rotasını kadın mücadelesinin gerekliliklerine çevirebilmelidir.

Yazımızın toplamına baktığımızda en çok göze çarpan, çelişkilerle mücadele halinin sürekliliğidir. Kadınların yaşamının temel argümanı olarak mücadele, her alanda türeyen erkekliğe, onu yaşatan ve palazlandıran erkeklere ve onsuz var olamayan kapitalist sisteme karşı hesap sorma bilinci ve “ölmek istemiyorum” diye haykıran kadınların yaşama azmi ve direnme gücü ile sürdürülmek zorundadır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu