GüncelMakaleler

SENTEZ | AKP-MHP Faşist İktidarı Yeşil Işık Bekliyor!

"AKP-MHP faşist iktidarı, Kürtlerin Rojava'daki kazanımlarını yok etmek, aynı zamanda ülkedeki devrimci mücadelenin tasfiye edilmesi politikasını yaşama geçirmek için Rojava'ya yönelik işgal operasyonu yapması olasılıklar içerisinde. Ancak AKP-MHP faşist iktidarı ABD veya Rusya'dan olur almadan böyle bir operasyona kalkışmaz."

Irak ve Suriye’ye sınır ötesi operasyon konusunda cumhurbaşkanına verilen yetkinin 2 yıl daha uzatılmasını öngören tezkere meclise sunuldu.

Sınır ötesine asker gönderme kararı ilk kez 2007’de TBMM’de oylanarak Irak’a asker gönderilmesi kararı alınmıştı. 2007 yılında alınan bu kararın her yıl TBMM’ye getirilmesiyle oylanarak 2011 yılına kadar devam ettirildi.

2011 yılında Suriye’deki cihatçıların saldırılarıyla birlikte TBMM’de Suriye’ye asker gönderilmesi kararı alındı. 2014 yılında da Kuzey-Doğu Suriye ve Irak Kürdistanı’nda asker bulundurulması kararı alındı. Ve bu kararlar, 2021 yılının Ekim’ine kadar hep uzatıldı. Bu Ekim ayında da cumhurbaşkanlığı tezkeresi, 2023 Ekim’ine kadar –bu sefer ilk kez bir değil iki yıl- uzatılması için TBMM’ye sunuldu.

AKP-MHP faşist iktidarı, 2011 yılından bu yana TBMM’den aldığı yetkilerle Kuzey-Doğu Suriye ve Irak Kürdistanı’na askeri güç gönderdi. Afrin’i işgal etti. Cerablus, El Bab, Serakaniye’de işgaller gerçekleştirdi. İdlib’de oluşturulan onlarca gözlemevi ile cihatçı çetelerin korumalığını üslenmiş durumda. Irak Kürdistanı’nda onlarca askeri üsle işgalci bir güç durumundadır. Ekim ayında TBMM’ye sunulan cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle, TC devletinin işgalci bir güç olduğu ve iktidarın insanlığa karşı suç işlemeye devam edeceği anlamına geleceği açıktır. Bu tezkereye evet demek, bu suçları desteklemek-onaylamak anlamına gelecektir.

Ülkeyi yönetme konusunda giderek güç kaybeden, ekonomide iflas noktasına getiren, TL’nin değer kaybetmesiyle asgari ücretin açlık sınırı altına düştüğü, ülke nüfusunun neredeyse yarısının açlık ve yoksullukla terbiye edildiği koşullarda faşist iktidar çareyi Kuzey-Doğu Suriye’ye saldırı hazırlığında bulmaktadır. TBMM’de ilk kez iki yıllığına kabul edilen savaş tezkeresi öncesinde mecliste bulunan siyasi partilerden HDP ve TİP “hayır” oyu vereceklerini açıkladılar.

İyi Parti Genel Başkanı M. Akşener ise tezkere konusundaki tavırlarını “Eleştirilerimiz baki kalmak kaydıyla ‘evet’ oyu vereceğimizi söylemek isterim” sözleriyle açıkladı. Yani Akşener’in partisi tezkereye ”evet” oyu vereceğini belirterek AKP-MHP faşist iktidarıyla aralarında esasta bir fark olmadığını da ortaya koymuş oldu.

AKP-MHP faşist iktidarı, TBMM’den aldığı savaş tezkeresiyle Kuzey-Doğu Suriye’ye gerçekleştireceği operasyonla yaşadığı güç kaybını gündemden düşürerek bir fırsata dönüştürmek ve zaman kazanmak istiyor. Başka bir deyişle savaş üzerinden şovenizmi kışkırtmak istiyor ve halkı arkasında yedekleyerek muhalefeti sıkıştırmayı amaçlıyor. Ve daha da ileri giderek söyleyecek olursak; muhalefeti de savaş üzerinden arkasında hizaya getirmek istiyor. AKP’nin ve R.T.Erdoğan’ın bu taktiği daha önce de kullandığı ve HDP hariç bütün partileri “Yenikapı Ruhu”yla arkasına eklemlediği biliniyor. İki yıllık savaş tezkeresiyle yapılmak istenen budur.

 

CHP’nin tezkere tavrı

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise 2019’da tezkereye ”evet” derken ”askerin burnu kanamasın diye” evet dedikleri şeklinde bir açıklama getirmişti. Halbuki o günden bu yana İdlib başta olmak üzere yaşanan çatışma ve saldırılarda onlarca asker yaşamını yitirdi.

CHP yönetimi bu kez uzun yıllardan bu yana ilk kez sınır ötesine asker gönderme tezkeresine ”hayır” oyu kullanılacağını açıkladı. CHP’li milletvekilleri, TBMM’de tezkere görüşmeleri yapılırken tezkerenin aleyhinde konuşmalar yaptılar. Hatta K. Kılıçdaroğlu CHP Grup Toplantısı’ndaki konuşmasında ”Suriye’ye savaşa, komando yemini yapan TÜGVA’cılar gitsin, başında da komutan olarak Bilal Erdoğan gitsin” ifadelerini kullandığı bir konuşma yaptı.

  1. Kılıçdaroğlu’nun ”Kürt sorununun çözüm yeri Meclis’tir, muhatap da HDP”dir açıklamasından sonra bu çıkışı yapması ilginç olsa da diğer yanıyla anlaşılırdır. Anlaşılırdır çünkü, CHP utangaçça da olsa Kürt halkının oylarına taliptir. Bu nedenle Kürtleri doğrudan hedefleyen bir tezkereye evet demesi geliştirdiği taktik siyaset açısından mantıksızdır. CHP “barış” istediği ya da Kürt sorununda demokratik çözümü savunduğu için tezkereye evet dememiştir.

CHP’nin bu tavrı tamamen içinde bulunulan koşullarla ilgilidir. Kürt halkının oylarına ihtiyaç duyan CHP, belli bir süredir bu konuda çeşitli adımlar atmaktadır. Örneğin kısa bir zaman önce Oğuzhan Salıcı başkanlığındaki CHP’li bir heyet, Irak Kürdistan bölgesini ziyaret ederek, çeşitli görüşmeler gerçekleştirmişti.

AKP-MHP faşist iktidarının artık ülkeyi yönetemez durumundayken ve erken seçim istemlerinin ortalıkta çokça lafının edildiği bir süreçte Kürtlerin oyuna talip olan CHP ve K. Kılıçdaroğlu için savaş tezkeresine ”evet” oyu vermek taşı kendi ayağına vurmak gibidir.

CHP’nin cumhurbaşkanlığı tezkeresine ”hayır” oyu vermesinin nedenlerinin başında bu gelmektedir.  Nedenlerden bir diğeri de cumhurbaşkanlığı kararnamesinde, cumhurbaşkanına verilen yetkiler içerisinde ”ülke içerisinde yabancı silahlı güçler bulundurma yetkisi”dir. Bu madde, önümüzdeki süreçte AKP-MHP faşist iktidarının kendi denetimindeki İdlib’deki cihatçıları ülkeye taşıyabileceği ve ileride bunları muhaliflere karşı kullanabileceği endişesi doğurmaktadır. CHP bundan ürkmektedir. Ülke içerisinde silahlı yabancı güç bulundurma konusunda dikkat edilirse “yabancı devlet güçleri” denmemekte, belirsiz bir tanımlama yapılmaktadır.

 

TC’nin işgal planları

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) “sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere Irak ve Suriye’ye gönderilmesi konusunda cumhurbaşkanına verilen yetkinin 2 yıl uzatılması ile Türkiye’nin Lübnan’da konuşlu BM Geçici Görev Gücüne TSK unsurlarıyla verilen desteğin süresinin 1 yıl uzatılmasına ilişkin tezkere”nin AKP+MHP+İyi Parti’nin ”evet” oylarıyla kabul edilmesinin ardından resmi gazetede yayımlandı.

Cumhurbaşkanlığı tezkeresine evet demek İdlib’deki cihatçı çetelere kalkan yapılan Türk askeri için yeni çatışma ve ölümlere davetiye çıkarmaktır. Ama aynı zamanda bu savaş tezkeresi, Kuzey-Doğu Suriye’de ve Irak Kürdistanı’nda Kürt halkına yönelik saldırıların, katliamların yolunu açmadan başka bir şey değildir. Rojava’ya yönelik işgal planlarının gerçekleşmesi için yolun açılması anlamına gelmektedir.

Rusya ve ABD’den şu ana kadar istediği onayı ve desteği alamayan AKP-MHP faşist iktidarının cumhurbaşkanlığı tezkeresine evet oylarını aldıktan sonra işgal hazırlıklarını daha da hızlandırdığı, sınıra ve işgal bölgelerine yeni güç sevk ettiği basına yansıdı.

TC, koşulların kendisi açısından uygun olduğunu düşündüğü bir zamanda Tıl Rıfat, Minbiç, Kobane’ye yönelik işgal saldırılarını başlatabilir. Faşizm, Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarını parçalamak, kantonlar arasındaki bağlantıyı koparmak ve özellikle de ülke içerisindeki yönetememe krizini tersine çevirmek için yeni bir işgal operasyonuna girişebilir.

TC devletinin yeni bir işgal operasyonuna girişmek ve bu operasyonu başarıyla tamamlayabilmek için Rusya ve ABD’nin icazetine ihtiyacı vardır. TC, hava üstünlüğüne güvenmektedir. Ancak işgal etmeyi planladığı bölgelerin hava sahasının kontrolü Rusya ve ABD güçlerini kontrolündedir. Hava sahasının TC’ye açılmaması operasyon ihtimalini önemli oranda azaltsa da tamamen ortadan kaldırmamaktadır. TC, İdlip karşılığında Rusya’dan –tıpkı Afrin işgalinde olduğu gibi– bir taviz kopartabilir. Bu ihtimal her zaman vardır.

TC devletinin geçmiş işgal operasyonları Cerablus, Azez, Bab ve Afrin işgalleri Rusya-ABD ve NATO destekli işgallerdi. Son dönemlerde TC devletinin işgal saldırıları hedefinde gösterilen yerlerin başında Tıl Rıfat geliyor. TC devleti, Tıl Rıfat’ı işgal ederek Nubul ve Zehra üzerinden Halep’i kuşatmaya almak istiyor.

TC devleti, 2011 yılında başlayan çatışmalardan bu yana Halep’e girmek için hep fırsat kollamıştır. Bugün bunun fırsatını yaratma girişimlerinde bulunuyor. Bölge açısından önemli bir ticaret merkezi olan Halep böylece Batıdan İdlib, Doğudan Bab ve Kuzeyden de Tıl Rıfat üzerinden kuşatmaya alınmış olacaktır. TC devleti bu hesabın içerisindedir. Eğer böyle bir operasyona emperyalistler -en azından ABD onay verirse- işgal, Suriye ve Rusya’nın elinin zayıflamasına yol açacaktır.

Diğer yandan bu işgal, Nubul ve Zehra beldelerinde bulunan İran güçlerinin de sıkıştırılması, hareket alanlarının daraltılması anlamına gelecektir. Bu nedenlerden dolayı TC devletinin Tıl Rıfat’ın işgali, ABD’nin işine gelir. Son G20 zirvesinde ABD Başkanı Joe Biden ile başbaşa görüşme yapan RTE bu konuda J. Biden’i ikna edip etmediğine önümüzdeki süreçte tanıklık edeceğiz.

RTE’nin sürekli hedef gösterdiği bir diğer önemli merkez de Minbiç. Minbiç’in önemi Kuzey-Doğu Suriye ile Afrin-Halep hattı üzerindeki kesişme noktasında olması, M-4 ticaret yolunun buradan geçmesi kentin önemini bir kat daha artırıyor. Aynı zamanda Minbiç’in işgal edilmesi TC devleti açısından Fırat Nehri üzerinden Kobane’nin kuşatılması olacaktır aynı zamanda. Minbiç kenti aynı zamanda önemli bir ticaret merkezidir.

RTE tarafından Rojava’da en çok hedef gösterilen kent Kobane’dir.

Daha 2014 yılında, IŞİD’in çeteleri tarafından kuşatıldığında ”Kobane düştü, düşecek” sözleri dökülmüştü RTE’nin ağzından. Ama RTE’nin isteği kursağında kaldı. Kobane direnişçileri, IŞİD çetelerini büyük bir bozguna uğrattılar. IŞİD’in çetelerinin yenilmesiyle direniş bir destana dönüştü. Ortaçağ gericiliğine karşı kazanılan bu zafer, tüm dünya halkları tarafından sevinçle karşılandı.

Kobane aynı zamanda 2014 yılında IŞİD’in yenilgisinin başlangıcının yaşandığı yerdir. TC devleti, o zamanlar IŞİD’e her türlü desteği vermişti. IŞİD’in Kobane’de aldığı yenilgi aynı zamanda RTE yönetiminin Suriye planları açısından da büyük darbe olmuştu. Kobane M-4 otoyolunun üzerinde olması açısından da TC devletinin işgal planları için iştah kabartmaktadır.

Gerçi TC devleti, bir bütün olarak Rojava’yı işgal hesapları yapmaktadır. Biz yukarıda TC devleti açısından birinci derecede önemli olan merkezleri ifade etmeye çalıştık. Bunlara Eyn İsa ve Tıl Temir’i de ilave edebiliriz. Zaten son süreçte TC devleti tarafından işgal alanlarına yerleştirilen Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından Eyn İsa ve Tıl Temir sürekli olarak saldırılara uğrayan yerleşim yerleri. Burada bir adım daha ileri giderek TC devletinin Halep’i ele geçirme/işgal etme hesapları yaptığını bir kez daha ifade edelim.

Yukarıda adlarını yazdığımız alanlardan/kentlerden birinin işgal edilmesi planı aynı zamanda tüm bölgeyi denetim altına alma amaçlıdır. Bölgeler arasındaki bağlantılar koparılarak tek tek tüm bölgenin işgali hedeflenmektedir.

TC devletinin bu alanlardan birine saldırması durumunda büyük direnişle karşılaşacağı, Eyn İsa ve Tıl Temir cephelerine dönük saldırılarına karşı direnişlerde görüldü. Yani yeni bir savaşın mutlak bir işgalle sonuçlanması yerine TC devletinin daha önce işgal ettiği alanlardan da çıkarılacağı/kovalanacağı daha yakın bir olasılıktır.

Bölgenin hava sahasını denetiminde tutan Rusya ve ABD’nin onayı olmadan bu bölgelere kapsamlı bir saldırıya girişmesi TC devleti açısından mümkün görünmemektedir. Olası bir saldırı onayına rağmen durum eskisi gibi değil yani 2018 Afrin, 2019 Serekaniye süreçlerinden farklı olma olasılığı çok yüksek. Bu sefer kaybeden TC devleti ve çeteleri olacaktır.

 

ABD-Rusya-TC üçgeni ve Rojava üzerinden hesaplar

AKP-MHP faşist iktidarı, Fırat’ın her iki yakasında yeni bir operasyon için fırsat kolluyor. AKP-MHP faşist iktidarı 2016-2019 yılları arasında “Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı”, “Barış Pınarı” adlı üç operasyon gerçekleştirerek Rojava’da işgaller gerçekleştirdi. İşgal ettiği alanlardaki Kürtlere yönelik göç ettirme politikası uygulayarak bu bölgeleri Kürtlerden arındırma politikasını yaşama geçirdi. Rojava’ya yönelik gerçekleştirdiği operasyonlarla ülke içinde de şovenizmi şaha kaldırarak içerideki her türlü muhalif sesi bastırarak adeta muhalefet partilerini de ardında sıraya dizdi.

AKP-MHP faşist iktidarı bugün açısından da içeride ekonomik sorunlarla boğuşurken kendilerine nefes aldıracak yeni bir operasyon için fırsat kolluyor. RTE, ne 29 Eylül’de Soçi’de görüştüğü Rusya devlet Başkanı Putin’den ne de 31 Ekim’de Roma’da biraraya geldiği ABD Başkanı Joe Biden’dan bu konuda şimdilik “olur” alamamış durumda. Özellikle hava sahasının denetiminin bu güçlerin elinde olması ve bir yeşil ışık almadan operasyona girişmesi TC devleti açısından olumsuzlukları-başarısızlıkları- barındıracağı aşikar.

Diğer yandan Suriye’de sahadaki gelişmeler TC devleti açısından olumsuzluklarla dolu bir sürece evriliyor. Moskova ve Şam, İdlib’deki cihatçı çetelere yönelik hava ve kara saldırılarını yöneltiyor. Rusya-Türkiye sınırındaki Hatay’a yakın yakın bir noktada bulunan TC destekli SMO’nun karargahını 27-30 Ekim tarihlerinde uçaklarla onlarca kez bombaladı.

Öte yandan Suriye’deki askeri gelişmelere paralel olarak Suriye ve İran’ın yanı sıra Çin de Türkiye’yi ”işgalci güç” olarak niteleyen açıklamalar yaptı. Ve yine AB Komisyonu’nun Türkiye hakkındaki raporunda ilk kez Türkiye, Kuzey-Doğu Suriye ve Irak Kürdistanı’nda ”işgalci güç” olarak tanımlandı.

Bir diğer önemli nokta ise Suriye ordusu ile SDG arasındaki görüşmelerin olumlu sonuçlanması halinde Fırat’ın her iki yakasında Suriye ordusu ile SDG’nin saldırılara karşı birlikte hareket edecekleri basına sızan haberler arasında. Rusya, Kamışlı Havalimanı’na uçaklarını konumlandırmış durumda. Suriye ordusuyla Eyn İsa ve Tıl Temir arasında ortak tatbikatlar gerçekleştiriyor.

TC devletinin Rojava ve Suriye’ye operasyon yapacağı yönünde açıklamalarını artırdığı bir dönemde Rusya; Suriye ve Rojava Özerk Yönetimi ile uzlaşma için dört öneri sundu. Ruslar, Rojava Özerk Yönetimi’nin kontrolünde bulunan bölgelere Suriye bayrağının çekilmesini teklif etti.

Rojava’daki petrol gelirleri konusunda da bir teklifte bulunduğu ve bu teklife göre de petrol gelirlerinin % 75’inin Şam yönetimine, % 25’inin ise Rojava Özerk Yönetimi’nde kalması istendi. Öneriler, Rojava’nın Suriye devlet başkanı B. Esad’ın varlığını tanımasını ve Şam’ın merkezi olmayan bir sistem ve yerel bir özerklik benimsenmesini şart koşuyor.

Rojava Özerk Yönetimi de, Kürt halkının haklarının tanınmasını, SDG’nin güvenliğinin korunmasını talep ederken Ruslar ise bu taleplerin müzakere masasında konuşulmasını istedi.

ABD’nin de Rusya’nın Rojava Özerk Yönetimi ile Suriye devleti arasında bir anlaşma için sunduğu teklif ve koşullara karşı olmadığı aynı haber kaynağı tarafından belirtiliyor.

Diğer taraftan büyük kayıplar pahasına olsa da sınırlı bir operasyona gereksinim duyan AKP-MHP faşist iktidarı için Kobane hem sembolik hem de TSK ve cihatçı çetelerin kontrolündeki iki alanı birleştirmesi nedeniyle operasyon için en önemli hedef olarak orta yerde durmaktadır.

AKP-MHP faşist iktidarı, Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarını yok etmek, aynı zamanda ülkedeki devrimci mücadelenin tasfiye edilmesi politikasını yaşama geçirmek için Rojava’ya yönelik işgal operasyonu yapması olasılıklar içerisinde. Ancak AKP-MHP faşist iktidarı ABD veya Rusya’dan olur almadan böyle bir operasyona kalkışmaz.

ABD yönetimi uzun bir süredir, özellikle Joe Biden ABD başkanı seçildiğinden bu yana TC’nin Rojava’da desteklediği SDG’ye yönelik bir saldırı yapmasına, Rojava’ya bir askeri operasyon düzenlemesine karşı olduğunu her defasında belirtti. SDG ile olan ilişkilerin devam ettireceğini, desteklemeye devam edeceklerini deklere ettiler. ABD’nin yeni yönetimi, TC devletine Suriye’de daha fazla rol vermekten yana olmadığını dile getirmekte.

ABD ve NATO’nun izin vermediği bir askeri operasyona Rusya da sıcak bakmaz. Zaten Rusya son günlerde Rojava Özerk Yönetimi ile Suriye devletini bir masada buluşturup çözümler üretme toplantıları düzenliyor. Rusya, Rojava Özerk Yönetimi ile Suriye devletinin belirli konularda mutabakata varmalarını sağlayıp barıştırmayı sağlayabilirlerse sıra Suriye’de ”işgalci güç” olarak değerlendirilen TC’nin Suriye’den sınır dışı edilmesi gündeme gelecektir. TC’nin Suriye’den sınır dışı edilmesinin gündeme gelmesi kaçınılmazdır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu