GüncelMakaleler

PUSULA | Karanlığı Işıkla Aydınlatarak Yol Alabiliriz

"Olağanüstü bir süreçten geçiyoruz. Çok geniş ve kapsamlı sorunlarla yüz yüzeyiz. Bir anda her şeyi yerli yerine oturtamayız. Ama nesnel koşulların sınıf savaşımı için ortaya çıkarmış olduğu imkanlardan en iyi şekilde yararlanmak, daha örgütlü, daha dinamik ve atak olmamızı zorunlu kılıyor."

AKP-MHP koalisyonunu eleştiren, yokluktan, yoksulluktan söz edenlerin yalnız iktidar sahipleri tarafından değil, yer yer onlara destek sunan geniş bir kitle tarafından da “hain”, “dış güçlerin maşası” olarak görüldüğü bir süreçten geçiyoruz.

Medya gücünü elinde bulunduran iktidar sahiplerinin, yalan bombardımanı toplumun önemli bir bölümünü adeta zehirlemiştir. Gerçeklere bu denli yabancılaşmanın nedenlerini, buradaki ideolojik tutumu gözardı etmiyoruz. İktidar pastasından pay kapanların sınıfsal çıkarları için gerçeklere savaş açma çürümüşlüğünü de hesaba katıyoruz. Ama tüm bunlara rağmen karşı karşıya olduğumuz tablo düşündürücüdür.

Faşizmin geniş yığınları sarıp sarmalaması demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi açısından ciddi olumsuzluklar taşımakta. Kürt ulusunun ulusal-demokratik talepleri, baskı altındaki inanç gruplarının, kadın ve LGBTİ+ hareketinin ileri sürdüğü eşitlik-özgürlük taleplerinin pratikleşmesi bu gericilik dalgasının kırılmasına bağlıdır. Bunun için de tüm ezilenlerin, sömürülenlerin somut talepleri doğrultusunda geniş yığınlara ulaşmanın yol ve yöntemlerinde zenginlikler yaratarak, ısrarlı ve istikrarlı bir çalışma yürütmek zorundayız. Karanlığı ışıkla aydınlatarak yol alabiliriz.

Tarihin sayfalarında haklılık ve meşruluğuyla yer alan Gezi İsyanı’nı yargılamaya, mahkum etmeye hiçbir haydut devletin gücü yetmez. Çünkü haydutların yasalarının gücü her daim gerçeğin gücü karşısında çaresiz kalır. Bakınız egemen sınıflar talimatlarını uygulayan yargı kurumlarını savunma konusunda da tam bir çaresizlik içindeler. Çünkü artık uyutmuyor geniş yığınları bağımsız yargı masalları. Bir kez daha gördü on milyonlarca göz, iktidara sahip olanın, yargıya da sahip olduğunu. Ve Gezi İsyanı yalnız korku mikrobuna saplanan bir direniş oku olmadı, aynı zamanda TC’nin hukuk tanımazlığına, ikiyüzlülüğüne de ışık tuttu.

Gelinen aşamada iktidar Gezi’de yer alan milyonları “hain” olmakla suçluyor. Ve gerçek hainlerin çıkarlarını korumakla yükümlü olan yargı kurumları aracılığıyla tüm direniş odaklarına gözdağı verilmeye çalışılıyor. Ama tüm bu baskı da bir işe yaramayacaktır. Ezilen yığınlar tarih tecrübeleriyle öğrendi, öğrenmeye de devam ediyor. Zulüm ve zorbalığın olduğu her yerde direnmek bir haktır. Onu yargılamaya, mahkum etmeye hiçbir mahkemenin gücü yetmedi, yetmeyecektir. 1 Mayıs’ta alanlara çıkan on binler bu çürümüş ve asalak zihniyete, gereken dersi vermiştir/vermektedir. Evet korkuyorlar, korkmakta da haklılar. Bunca yoksulluğun, açlığın, devlet terörünün olduğu bir coğrafyada mutlaka kopacaktır o fırtına.

Olağanüstü bir süreçten geçiyoruz. Çok geniş ve kapsamlı sorunlarla yüz yüzeyiz. Bir anda her şeyi yerli yerine oturtamayız. Ama nesnel koşulların sınıf savaşımı için ortaya çıkarmış olduğu imkanlardan en iyi şekilde yararlanmak, daha örgütlü, daha dinamik ve atak olmamızı zorunlu kılıyor. Gelişmeler bizi beklemiyor. Tersine olağanüstü bir çaba içine girmemizi emrediyor. Kimi çalışma alanlarında mütevazi olarak atılan adımları, ortaya konulan çabaları daha da geliştirmek için bulunduğumuz her alanda olağanüstü bir çabayla görevlerimize sarılmalıyız. Çünkü biz bütünün birer parçalarıyız. Bütünün başarısı tüm parçaların başarılı çalışmalarıyla mümkün olabilir. Hiç kuşkusuz bütüne karşı sorumluluk öncelikle alanlarımızdaki görevlerimizi yerine getirmekle başlar. Önümüze konulan görevlere kayıtsız kalarak bütüne karşı sorumluluğumuzu yerine getiremeyiz.

Düşünsel planda tüm öznelerin bu gerçeği özümsemesi, bu zorlu sürecin aşılmasına olumlu bir katkı sunacaktır. Özellikle düşünsel planda tembelliğin var olduğu bir ortamda karşı karşıya kaldığımız sorunları doğru çözüm yöntemleriyle aşmamız daha da zorlaşacaktır. Bu konuda genç yoldaşlara daha büyük görevler düşmektedir. Daha çok araştırma-inceleme ve tarihimizden öğrenme göreviyle yüz yüzeyiz. Bu kavga bilinçle yürür.

Hiç kuşkusuz bu gerçeğin toplumun belli bir kesimi tarafından görülmesi yetmez. En geniş yığınları bu somut pratikler üzerinde gerçeklerle yüzleştirmek ve tüm bu anti-demokratik uygulamalara karşı tutum almalarını sağlamak en başta devrimcilerin ve komünistlerin görevidir. Dolayısıyla saldırılar TC devletinin başta Kürt ulusu olmak üzere tüm işçi ve emekçilere karşı yürütmüş olduğu toplam saldırıların bir parçasıdır.

Yani bir yandan Gezi’nin yargılanmasına karşı dururken aynı zamanda TC’nin Irak Kürdistanı’na dönük yürütmüş olduğu işgalci katliamcı politikalarına karşı çıkmayı, mücadele etmeyi zorunlu kılmaktadır. Tüm bu saldırılara karşı birleşik bir mücadele perspektifiyle hareket ettiğimiz oranda bir başarı elde edebiliriz. Keza faşist diktatörlüğün bu saldırılarına karşı geliştirilecek fiili meşru direnişler öfkeli yığınların yeniden devrimci ve komünist güçlerin çağrılarına kayıtsız kalmamasına yol açabilir. Her halükarda var olan güvensizliğin güvene dönüşmesi büyük bir emeği ve çabayı zorunlu kılmaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu