GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | FAŞİZMİN RESTORASYONUNA KARŞI BİRLEŞİK DİRENİŞİMİZİ BÜYÜTELİM!

AKP-MHP iktidarı üzerinde baskı kurulmakta ve CHP-İYİ Parti’nin önü açılmaya çalışılmaktadır. Kendilerini CHP-İYİ Parti’de temsil eden Türk hakim sınıf kliği bu durumu görmüş ve buna uygun bir politika izlemektedir.

Salgın dünya çapında giderek gündemden düşmesine rağmen etkisi devam ediyor. Ölümler sürerken egemenler, pandemi gerekçesiyle gündeme getirdikleri “önlemleri” kalıcı hale getirmeye çalışıyor, işçi sınıfı ve ezilen dünya halkları ise kendilerine dayatılan çalışma ve yaşama koşullarına karşı öfke biriktiriyor. Pandemi gerekçesiyle yasaklanan kitlesel eylemler yeniden yapılmaya, yüzbinlerce insan meydanlara inmeye başlıyor.

Bu eylemler sadece dünyanın geri bıraktırılmış ülkelerinde değil, örneğin Almanya’nın Berlin şehrinde yüzbinlerce insanın “barınma hakkı” için sokağa çıkması ya da dünyanın çeşitli şehirlerinde milyonlarca insanın “küresel iklim grevi” için meydanlara çıkmasıyla çeşitlilik arz ediyor.

Emperyalist kapitalizmin aşırı kâr hırsı ve sömürü politikaları, pandemi örneğinde olduğu gibi insanlık için yeni tehditlerin ortaya çıkmasına neden olurken, sistemin bir türlü giderilemeyen ekonomik krizi, işçi sınıfı ve emekçi halkların yaşama ve çalışma koşullarını kötüleştiriyor, daha iyi bir gelecek umutlarının sönmesine neden oluyor. Kitlelerin gelecek kaygısı beraberinde öfke ve isyan biriktirmelerine neden olurken, yeni bir dünyanın temellerinin atılmasının koşulları daha da olgunlaşıyor.

Bu durum, emperyalist kapitalist sistem sahiplerini, kapitalist sistem içinde çözümler aramaya iterken, kitlelerin öfkesi yatıştırılmaya çalışılıyor. Örneğin direk emperyalist kapitalist sistemin aşırı kâr hırsının sonuçlarından biri olan “küresel ısınma ve iklim değişikliği”ne karşı “Paris Anlaşması” gibi geçici tedbirler devreye sokulmaya çalışılıyor.

Sistemin krizi, Türkiye gibi emperyalizme bağımlı ülkelerde daha derinden yaşanıyor. Kriz ekonomik alanda sadece işsizlik, pahalılık, daha fazla yoksullaşma ve açlık olarak yaşanmıyor. Politikadan, kültüre, eğitime ve sağlığa kadar hemen hemen her alanda varlığını hissettiriyor.

Pandemi sürecinde yaşananlar ve AKP-MHP faşist iktidarının izlediği politika bilinmektedir. Bu süreçte yaşanan can kayıpları ve vaka sayısı halen bilinmemektedir. Ya da eğitimde yaşanan kaos ve karmaşa da ortadadır. Son olarak üniversite öğrencilerinin yurt talebi ile parklarda sabahlaması, AKP-MHP iktidarının bu alanda izlediği politikanın çarpıcı bir örneğini oluşturmaktadır.

Devlet, Halka Karşı Örgütlenmiştir!

Dahası üniversite öğrencilerinin karşı karşıya kaldığı barınma ve burs sorununa ilişkin çözüm üretmek yerine bizzat Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R.T.Erdoğan tarafından “Ya elinize dilinize dursun ya” (19 Eylül 2021) bedduasında bulunmakta ve öğrenciler için “Son günlerde üniversite öğrencileriyle alakalı çok çirkin bir kampanya sürdürülüyor. Ülkemizde iktidara geldiğimizden bu yana yurt kapasitelerini hiçbir dönemde olmadığı kadar tırmandırdık. Neredeyse 1 milyona yakın yurt kapasitesine sahip olan bir iktidarız. Bunu görmeden hiç ilgisi alakası olmayan kişileri bankların üstüne yatırarak, ‘Yurt yokmuş’ denilerek kampanyalar sürdürüyorlar. Yalan söylüyorsunuz, hayatınız yalan. Bizim yurtlarımız ortada. Kapasitemiz ortada. Bu yurtlarımızda biz 2 veya 3 kişilik odalarda öğrencilerimizi ağırlıyoruz” açıklamasını yaparak öğrencileri hedef göstermektedir. (25.09.2021)

Üniversite öğrencilerinin yakıcı bir biçimde karşı karşıya olduğu barınma ve burs sorunu, bir kez daha devlet örgütlenmesinin, halkın çıkarları için değil bir avuç asalağın çıkarları için kullanıldığını göstermektedir.

Doğayı talan eden, yeşil bulduğu her alana dozer sokan, dere yataklarını betonla dolduran, “yol yaptık, konut inşa ettik” diye kendi kendine propaganda yapan iktidar, somut sorunlar karşısında çözüm üretmek yerine yine bildik şekilde hamasete başvurmakta ve üniversite öğrencilerini suçlayarak, haklı ve meşru taleplerini dile getirenleri “terörist”likle suçlamaktadır.

Üniversite gençliğinin talepleri karşısında, sorunun muhatabı olan Gençlik ve Spor Bakanı Kasapoğlu: “Kapasitesi yüksek, en modern otel zincirleriyle rekabet edecek yurtlara sahibiz” diye açıklama yapmakta ve “Mavi Vatan’ı inkar eden anlayışla, PKK’ya iltisaklı partilerle yaptıkları işbirlikleriyle, hangi gencimizin geleceğini garanti altına alma noktasında açıkçası acziyetlerini görüyoruz” diyebilmektedir. (22.09.2021)

İktidarın benzer yaklaşımını orman yangınları sırasında da görmüştük. Cumhurbaşkanlığı’na “itibar için” onlarca uçak alan zihniyetin, yangın söndürme uçağı bulunmadığı açığa çıkınca eleştiri getirenleri “terörist”le suçlanmıştı. Devletin, halkın değil de bir avuç hakim sınıfın devleti olduğu, onların sınıfsal çıkarlarına hizmet ettiği gerçeği, 2 milyon vatandaşın “terör” soruşturması altında olmasından da anlaşılabilir.

Bu gerçeği Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, “Bulgaristan’ın toplam nüfusundan daha fazla insan biz de terör örgütü soruşturmalarının doğrudan etkisi altında” ifadeleriyle dile getirmektedir. (23.09.2021)

Halkına karşı savaş açmış bir devlet örgütlenmesiyle karşı karşıyayız. AKP-MHP faşist iktidarı dışarda emperyalistlerle ilişkisinde sıkıştıkça, ülkede her yol ve yöntemi kullanarak, halka karşı baskıyı ve faşist terörünü artırmaktadır. İktidar bu saldırganlığına paralel olarak, propaganda araçlarını da devreye sokmakta, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı aktif kullanarak, tabanında yaşanan çözülmeyi engellemeyi amaçlamakta ve Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman’ın “İktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayet, doğruları söylemek caiz değildir” (24 Eylül) açıklamasında olduğu gibi fetvalara ihtiyaç duymaktadır.

H. Karaman’ın iktidar partisi ve İslamcı cenahtaki konumu bilindiğinde bu açıklamanın önemi ve mahiyeti daha iyi anlaşılır.

AKP-MHP iktidarının her anlamda sıkıştığı ve çareyi dışarda emperyalistlerden destek arayışında, içerde ise halka karşı saldırganlığın artırılmasında gördüğü anlaşılmaktadır. Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın son ABD ziyareti ve sonrasında yaptığı açıklamalar bu durumu teyit etmektedir.

Emperyalistler Arasında Mekik Dokuma ve Saldırganlık!

Türk hakim sınıfları emperyalist çıkarlara göre örgütlenmiştir. Bu durum Cumhuriyet öncesi Osmanlı dönemine kadar uzanır. Serbest rekabetçi kapitalizmin ve ardından emperyalizmin ülkeye girişiyle birlikte yarı sömürgeleşen bir devlet gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Tanzimat dönemi, Osmanlı hakim sınıflarının kapitalist devletlerin çıkarlarına göre kendilerini konumlandırmaları bu gerçeği oldukça iyi özetler. Aradan geçen süre boyunca bu gerçeklik devam etmiş, Cumhuriyet tarihi boyunca da Türk hakim sınıf klikleri, bir emperyalist güçten diğer emperyalist güce, ülke içinde devlet iktidarını korumak için mekik dokumuşlarıdır. Her klik, ülke içinde iktidarını korumak ya da iktidarı ele geçirmek için dönemin emperyalist güçlerine yanaşmıştır.

Gelinen aşamada da benzer bir durum söz konusudur. Birleşmiş Milletler (BM) 76’ncı Genel Kurulu toplantısına katılan R.T.Erdoğan, ABD emperyalizmine yanaşmak için çaba göstermiş ancak umduğunu bulamamıştır. Joe Biden’in ABD Başkanı seçilmesiyle ABD emperyalizminin yeni yöneliminde R.T.Erdoğan ve temsil ettiği klik arasında yaşanan çelişkiler bilinmektedir. Bu çelişkileri gidermek ve ABD emperyalizminden bir kez daha onay alma çabası boşa düşmüş görünmektedir. Amerika’da Biden ile görüşme imkanı bulamayan R.T.Erdoğan, beraberinde götürdüğü BBP lideri Mustafa Destici ile görüşmek zorunda kalmıştır!

R.T.Erdoğan ABD ziyaretindeki hayal kırıklığını gizlemezken “Temennim odur ki iki NATO ülkesi olarak birbirimize hasmane değil, dostane davranalım. Ama iki NATO ülkesi olarak şu andaki gidiş pek hayra alamet değil. Benim Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak yaklaşık 19 yıllık yöneticilik hayatımda Amerika ile olan münasebetlerimde geldiğimiz nokta maalesef iyi bir nokta değil. Ben oğul Bush ile iyi çalıştım, sayın Obama ile iyi çalıştım, sayın Trump ile iyi çalıştım ama sayın Biden ile iyi başladık diyemem” açıklamasında bulundu. (23 Eylül) ABD dönüşü yaptığı açıklamada da ABD emperyalizminden yüz bulamadığını ifade etti: “Ben şu ana kadar Amerika’daki liderlerin hiçbiriyle böyle bir konum yaşamadım.” (24 Eylül)

Görüleceği üzere Türk hakim sınıflarının iktidardaki temsilcisi ve sözcüsü R.T.Erdoğan, ABD emperyalizmiyle aralarında “sorun” olduğunu ifade etmekte ve “çözüm” olarak da bir başka emperyalist güce yanaşmaktadır. Aynı açıklamalarında Rusya’ya işaret etmekte ve “Kimseyi üçüncü bir şahıs olarak yanımıza almadan bu görüşmeyi yaparken orada tabii Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir karara da varacağız. Önemli iki ülke derken bir şeyi daha ifade etmem lazım; biz Rusya ile ilişkilerde şu ana kadar herhangi bir yanlış görmedik. Ticaret hacmine baktığımız zaman iyi bir konumdayız ve sürekli ilerleyen bir ticaret hacmi var… Böylece Türkiye-Rusya ilişkilerinde inşallah çok daha güçlü, çok daha farklı bir döneme girmiş olacağız” ifadelerini kullanmaktadır. (23 Eylül)

Bu açıklamalardan da rahatlıkla anlaşılacağı üzere farklı ve çelişkili çıkarlara sahip sermaye klikleri ve emperyalist güçler arasında denge tutturamayan iktidarın içine girdiği türbülans şiddetlenerek devam ediyor. Devam edecek gibi de görünüyor. Çünkü R.T.Erdoğan’ın Rusya ile ilgili bu açıklamalarına rağmen, Rusya’dan özellikle İdlip konusunda yapılan açıklamalar, TC açısından pek hayra alamet değil. Rus emperyalistleri, TC’ye yeni bir ayar verebilir.

Bu durum, dış siyasette emperyalistler arası çıkar dalaşlarında kendi kliğinin çıkarları için saf tutma çabası olarak ortaya çıkarken, iç siyasette ise burjuva siyasetin kaçınılmaz biçimde bir olağanüstü hal rejimi içinde yapılmasını ve halka karşı saldırganlığın daha da artırılmasını doğuracaktır. AKP-MHP iktidarının ve R.T.Erdoğan’ın “savaşmaktan”, başta devrimciler olmak üzere, ilericilerin, muhalefetin, direnmekten ve birleşik devrimci mücadeleyi yükseltmekten başka yolu bulunmamaktadır.

Nitekim aynı açıklamasında R.T.Erdoğan saldırganlık siyasetinin ipuçlarını da vermektedir. Sosyal medya düzenlemesinin yapılacağını belirterek “Bu tahribatın artık bitirilmesi lazım” demekte ve Kürt meselesine yönelik, “Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur… Türkiye’de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik” ifadelerini kullanmaktadır. (23 Eylül)

Emperyalist Çıkarlarda Rol Çalma ve Faşizmin Restorasyonu

ABD emperyalizminin J. Biden’le birlikte politika değişikliği beraberinde Türk hakim sınıflarının her iki kliğinin dalaşında da etkili olmaktadır. Son haftalarda ABD Temsilciler Meclisi’nin ve çeşitli AB devletlerinin MHP’ye bağlı Ülkü Ocakları örgütlenmesini gündemlerine almaları dikkat çekicidir.

AKP-MHP iktidarı üzerinde baskı kurulmakta ve CHP-İYİ Parti’nin önü açılmaya çalışılmaktadır. Kendilerini CHP-İYİ Parti’de temsil eden Türk hakim sınıf kliği bu durumu görmüş ve buna uygun bir politika izlemektedir. Erken seçim çağrılarından, özellikle CHP heyetlerinin Türkiye ve Irak Kürdistanı temaslarının ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2020 Kasım’ında yapılan bir belgesel çalışmasında (Bay Kemal ve İttifakları), Kürt meselesiyle ilgili; “Siyaset kurumunun 35-40 yıldır çözemediği bir Kürt sorunu var. Erdoğan, devleti İmralı’daki meşru olmayan bir aktörle muhatap etti. Meşru organ olarak HDP kabul edilebilir” ifadeleri bilinçli olarak yeniden gündemleştirildi.

Bu tartışmanın yarattığı etkinin boyutu bize sistemin kendini CHP-İYİ Parti eliyle restorasyonuna hazırlandığını gösteriyor. Adıyamanlı köylülerin ifadesiyle “tırşikçi kapitalizm”’in kendisini yeniden örgütleme adımları atılıyor. Faşizm AKP-MHP iktidarı sonrasına hazırlanıyor. AKP-MHP’deki çözülme son aylarda birbiri ardına açıklanan anket sonuçlarıyla propaganda edilirken, bürokrasi içinde de yeni gelişmeler yaşanıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Suriye politikası nedeniyle üst düzey generallerin emeklilik talepli istifa ettiği duyuruluyor.

CHP liderinin Kürt sorunu bağlamlı açıklamasının gündemleştirilmesi ve yaygın olarak tartışılması bu bağlamda değerlendirilmelidir. Kürt sorunu ülkemizde başlıca çelişkileri yatay ve dikey kesen yönüyle önemli bir yerde durmaktadır. AKP-MHP iktidar ortaklarının “Kürt sorunu yoktur” açıklamasına karşı CHP liderinin geçmiş bir açıklamasını gündemleştirmek ve tartıştırmak, ABD emperyalizminin bölgeye yönelik politikalarıyla uyumludur.

Yeni bir “çözüm süreci”nin olup olmayacağını zaman gösterecektir. Ancak unutmamak gerekir ki; ülkemizde “Kürt sorunu” olarak tanımlanan ezen ulusla ezilen ulus arasındaki başlıca çelişkinin gerçek anlamda çözüm yolu demokratik devrimden geçmektedir. Bunun dışındaki her yol ve yöntem “geçici” çözüm aramaktan, pansuman tedbirler almaktan başka bir anlama gelmez.

Başkan Gonzalo Yolumuzu Aydınlatıyor!

Türk hakim sınıflarının her iki kliği de emperyalist çıkarlar doğrultusunda kendilerini konumlandırmaya çalışmasının karşılığında işçi sınıfı ve emekçi halka daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk ve açlık dayatılacağı açıktır.

Emperyalistlerin ve onların yerli uşaklarının işçi sınıfı ve emekçi halka yaklaşımı Peru işçi sınıfı ve emekçi halkının önderlerinden, Peru Komünist Partisi kurucusu ve eski yöneticisi Başkan Gonzalo’ya yönelik politikalarında da rahatlıkla görürüz.

ABD emperyalizmi ve Peru gerici hakim sınıfları, PKP’nin ve Halk Şavaşı’nın önderini tutsak ettikten sonra, onu 29 yıl tecrit işkencesine tabi tutmuşlar ve ağır sağlık sorunları yaşamasına rağmen tedavisini yapmayarak katletmişlerdir. Peru gerici hakim sınıfları bununla yetinmemiş, Başkan Gonzalo’nun naaşını, yoldaşı ve eşinin taleplerine rağmen kendisine vermeyerek yakmışlardır. Hatta bunun için özel bir yasa çıkarmışlar ve üstelik kendi yasalarını da çiğneyerek, yasayı geçmişe doğru uygulamışlardır.

Bu durum emperyalistlerin ve gerici hakim sınıfların, işçi sınıfı ve ezilen emekçi halklarının mücadelesine, bu mücadelenin komünist kadro ve militanlarına yönelik sınıf kininden bağımsız değildir. Ancak bir şeyi unutuyorlar: Tıpkı Başkan Gonzalo’nun esir düştüğünde kendisini tutsak edenlere dediği gibi; “İstediğinizi yapabilirsiniz, hatta beni öldürebilirsiniz. Ama aklımdakileri öldüremezsin!” Komünistlerin cenazelerini yakabilirler, yok edebilirler, ancak onların fikirlerini öldüremezler!

Başkan Gonzalo’nun mücadelesi, Türkiye işçi sınıfının ve emekçi halkın mücadelesinde yaşayacak, birleşik devrimci mücadelemize ilham olmayı sürdürecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu