GüncelMakaleler

MAKALE | Ülke ekonomisinde Nisan yağmurları

Nisan ayı itibari ile pek doğal olarak ciddi ve yoğun bir gündem ile karşı karşıya kalınacaktır. Dış yatırımcıyı cezp edebilmek için özellikle ABD ile yaşanan krizin minimize edileceği söz konusudur. Zira risk priminde en yakınındaki Brezilya ile bile yüzde 100 ayrışan Türkiye’nin, daha fazla risk biriktirmeye takâti kalmış durumda değildir.

TC ekonomisinin az çok belli çapları ile tarif etmeye çatsal kullanacağımız ilk kelime belirsizlikler olurdu. Zira mevcut tabloya baktığımızda ekonomi siyasal bir gücün varlık zeminine dönüşmüş ve iktidarın bu konuda bütün tasarrufları ise toplumsal refahiyet eksenli değil kendi hava sahasını toplama çabasından başka bir anlama gelmiyor.  Yani ekonomik çabalar AKP’nin kendi iktidarının münzim çabası haline gelmiştir.

Onun bu saatten sonra olmazsa olmazı ekonominin toparlanmasıdır. Bu noktada ortaya koyduğu tasarrufa da baktığımızda bir milli mücadele havası verilmektedir. 15 Temmuz sonrası kendi muhalefetine karşı kalkıştığı saldırı bir milli mücadele edasına dönüştürülmüştür.

Buradaki  muhalefetten kasıt ulusal ve sınıfsal hareketlerdir. İç ve dış politika attığı her adım milli mücadelenin bir parçası haliyle tanımlanmakta ve kitlelerin tarihsel milli duyguları bir partinin hazin sonunun devası ve ilacı olarak kullanılmaktadır. Özellikle dış politika eksenli ABD ile yaşadığı politik krizin Rusya ile yapılan S-400 anlaşması ekseninde daha boyutlu bir hal alması kaçınılmaz olarak var olan krizi daha da derinleştirmiştir.

İşte tüm bu süreç içinde propaganda edilen bir “millileşme” AKP sırtını kitlelere yasladığını gösteriyor.  Ancak her ne kadar bu “millileşme” gerçeğin dışı olsa da toplumsal karşılığı AKP’de ciddi bir gücün ortaya çıkmasına neden olmaktadır.  Ancak bu yapay propaganda kendi içinde AKP’nin politik krizini ötelemekten bir anlam taşımamaktadır. Bu hep böyle olmuştur ve genel manada ötelenen sorun daha boyutlu bir biçimde tekrar vuku bulmaktadır. Anlık olan sorunun ötelendiği bir durumda uzun vadeli bir tablo belirsizliklerle doludur. Pek doğaldır, belirsizlikler artınca ihtimallerin önü açılır. Böyle olunca çok ihtimal tartışılır; en uç ihtimaller daha fazla insana, daha da mümkün görünür.

 

Belirsizlikler Cumhuriyeti

24 Haziran erken seçimlerinin ardından ekonomik alanda ciddi bir darboğaza giren AKP bugüne kadar gündemi ekonomik alanda bir rahatlamadan ibarettir. Özellikle 2018’in ikinci yarısında başlayan şiddetli sarsıntının etkisi hala devam etmektedir. Bu etkiye paralel olarak mevcut yerel seçimler sürecine ciddi bir basınç ile girilmiştir. Bu basınç ekonomide yalpalamalara ve ciddi dalgalanmalara neden oldu. Domatesi, biberin düşman, patatesin el bombası, pırasanın silah sarımsağın ise mühimmat olarak algılandığı bir korku cumhuriyeti ile karşı karşıyayız.

Bu tablo ekseninde merak edilen konu seçimlerin sonuçlarıdır. Ama bahsedeceğimiz konu seçim sonuçları değil seçim sonrası tablodur. Bir gerçek var ki o da AKP’nin seçim sonrası kurtulduğu seçim stresinden izleyeceği ekonomi politikasıdır. İki kelimenin hesabını yapamayan, lisan ve zihinsel aktivitesinde genetik sakatlık olan bir ekonomi bakanının nasıl bir tiyatro izleyeceği merak konusudur. AKP’nin 24 haziran öncesi deklere ettiği seçim politikası olan YEP (Yeni Ekonomi Program) ile Yerel seçimler sonra yol alacağı ortadadır.

Orta Vadeli bir program plan YEP 20 Eylül 2018’de kamuoyu ile paylaşılmış, belli onarım hedefleri konulmuştu. Ne var ki, yerel seçim konjonktürüne girilince bu programa bağlılık rafa kalktı, onun yerini krizin seçmende yaratacağı yıpranmayı onaracak, öfkeyi yatıştıracak, yaralara pansuman olacak geçici- popülist önlemlerdi.  Önceden de belirtildiği gibi YEP Nisan ayı içinde net bir biçim kazanacak bir özelliğe sahiptir.

Belirtmek gerekir ki AKP İslamcı bir komprador sınıf temsilcisidir ve temsil ettiği kesim esas olarak İslamcı bir rejimi hedeflemektedir. Çabası ve azmi bu hedeflidir. İktidara geldiği 2002 kasım ayından bu yana 17 yıldır süregelen bu çabadan bahsetmek mümkün.

Mevcut ekonomi politika ise bu gayenin inşası için gerekli bir kitlenin oluşmasının zeminini yaratmayı hedeflemiştir.  Bu açıdan temel hedef büyüme eksenli olup kitleleri memnun etme gibi kalıcı olmayan bir çaba içindedir. İşte AKP bu hesapsız büyüme çabası içinde krizlerin ortaya çıkacağını bildiği halde bundan geri durmadı. 2017 yılında ısrarla yüzde 7.4’e kadar büyütülen ekonomi, aynı yıl yapılan anayasa referandumu ve izleyen yıl öne çekilen cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri için gerekliydi. Ardından büyük bir kriz geleceği belli iken bile Erdoğan, bu seçmen odaklı büyüme sevdasından vazgeçmedi. Ama sonunda yerel seçimleri önleyemediği bir kriz ortamında yapmak zorunda kaldı.

Bu nedenle nisan 2019 sonrasının senaryolarına damgasını vuracak olan şey yine AKP’nin iktidarı kaybetmeme kaygısı olacaktır. 2015 yılından bu yana Erdoğan girdiği Cumhur ittifakı ile iktidarı MHP’den aldığı güç ile taşıyor. Dolayısıyla seçimler sonrası olaşacak kan kaybı bu ittifakın sarsılması anlamına gelecektir.  Ancak bir gerçek var ki AKP artık önünü göremeyecek bir haldedir ve esas anlamda bu belirsizlik içinde anlık önlemlerle ayakta durmaya çalışmaktadır.  Ancak tüm çabalar yangının büyümesine engel değildir.

Mevcut krizin en net izleri seçimlere bir hafta kala kendisini göstermiştir. Mevcut kırılgan hava içinde döviz kurundaki dalgalanma ve Borsadaki düşüş korkuları büyütmüştür.  Mevcut raporlar bugün Merkez Bankasının rezervlerinin hızla azaldığı, yeniden cari açık verilmeye başlandığı, dolarizasyonun hızlandığı, kamu bankaları aracılığıyla kredi faizlerinin düşürüldüğü, dış borç ödeme takviminin ağır olduğu ifade edilmektedir.

Bu tablo ekseninde dolar fiyatı hızla yükseldi ve 21 Mart Cuma akşamı yüzde 6 artarak 5.77 TL’yi gördü. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ile Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), bu raporu yayınlayan  JP Morgan hakkında soruşturma açtıklarını duyurdu. Öte yandan bankalara gönderilen tebliğde ise banka şube personellerine kadar kimsenin döviz hakkında konuşmaması belirtildi.

 

Dış yatırımcıyı memnun edecek politikalar gündemde

Bugüne kadar Merkez bankasının rezervlerinin azaldığı ortadadır. Bu açıdan dış yatırımcıya duyulan ihtiyaç her geçen günden daha fazla. Bu nedenle  nisan ile birlikte bir seçim basıncından kurtularak AKP’nin öncelik vereceği konu, dış yatırımcının güvenini kazanmak olacaktır. Bunun ise ciddi bir işsizlik ve yoksullaşma saldırısını ortaya çıkaracaktır.

Erdoğan’ın 16 Mart seçim mitinginde “31 Mart’ın ardından önümüzde dört buçuk yıllık kesintisiz icraat dönemi olacak. Seçimlerden sonra çok daha süratli ve kararlı adımlarla ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştıracağız. Bunun için size ihtiyacımız var.”

Nisan ayı itibari ile pek doğal olarak ciddi ve yoğun bir gündem ile karşı karşıya kalınacaktır. Dış yatırımcıyı cezp edebilmek için özellikle ABD ile yaşanan krizin minimize edileceği söz konusudur. Zira risk priminde en yakınındaki Brezilya ile bile yüzde 100 ayrışan Türkiye’nin, daha fazla risk biriktirmeye takâti kalmış durumda değildir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu