GüncelManşet

“Ben evimi yıktırmayacağım, yeniden inşa edeceğim”

Gever: Devletin katliam politikalarıyla talan ettiği ve buna karşılık Kürt halkının muazzam bir direniş sergilediği Gever’e, yardımların tespiti ve dağıtımı için Yeni Demokrat Gençlik olarak geldik. İhtiyaç tespiti için gittiğimiz Güngör mahallesinde çocuğundan yaşlısına kadar birçok insanla sohbet ettik.  Başta çimento, kerpiç, tuğla gibi inşaat ve onarım işleri için tespite gittiğimiz evlerde insanların ciddi anlamda sohbet etmeye, dayanışma içerisinde olunduğunu hissetmeye ihtiyaç duyduklarını gördük. Tıpkı bizim gibi… Yani direniş ve katliam süreçlerinde bunun bir parçası olabilmeyi tam anlamıyla becerememiş olanlar gibi… Bu sohbete, bu dayanışmaya bizim de ihtiyacımız vardı.

Evlerin büyük bir bölümü tanınmayacak halde. Çoğu evin çatıları tank, obüs ve havanlarla vurularak yıkılmış. Fakat hepsinin gözleri dayanışma içerisinde olunduğunu gördüğünde inançla ve umutla gülümsemeye başladı. Burada devlet tankıyla topuyla harabeye çevirdiği evlere yıkım kararı gönderip “yeniden inşa” edileceğini söyleyerek halkın gözünü boyamaya çalışıyor. İlk ziyaret ettiğimiz eve de devlet tarafından yıkım kararı gönderilmişti. Bu nedenle tadilat için rapor tutamadık. Biz de evin küçükleri ile konuşmaya başladık. Yanımızda götürdüğümüz şekerler onların bize kocaman gülümsemesi için yetmişti.

 

“Biz hep kadınca toparladık burayı”

Oradan ayrılıp başka bir yıkılmış eve doğru yöneldik. Ev halkının kapıda bize bakışı hafızalarımızdan kazınmayacak kadar umut ve direnç doluydu. Bizi hemen içeri davet ettiler. Evdekilerin hemen hepsi kadındı. Gülizar, evin büyük ablası ve beş tane çocuğu var. Kız kardeşleri, annesi ve anneannesi ile beraber yaşıyorlar. Pero nene coa hastası ve oksijen tüpüne ihtiyacı var.  Tüp olmadığı için sürekli balkonda oturması gerekiyor.

Evin küçük kızlarından Yaren “Ben yardım filan istemiyorum. Akrabalardan sünger almışız. Onlarda yatıyoruz zaten. Ama nenemin temiz yerde bakılması lazım. Biz her gün bakıyoruz, ama evin tadilatı bitmiyor ki. Bir de oksijen tüpü almamız gerekiyor. Gıda yardımı veriliyor. Fakat ilaç da bizim için çok önemli” diyor ve bize sağlık ekiplerini soruyor.

Çatışma döneminde nerede olduklarını ve sonrasında neler yaşadıklarını soruyoruz. Gülizar başlıyor anlatmaya: “Direniş döneminde nenemiz hasta olduğu için Wan’a gitmek zorunda kaldık. Eşimle babam esnaf olduğu için burada kaldılar. Sonra biz Wan’dan evimize döndük. Evin yerinde yakılmış bir harabe bulduk.” Bize yatak odasını gösteriyor. “Burası bizim yatak odamızdı. Görüyorsunuz ki her şey yanmış. Bütün hatıralarımız da burayla beraber yandı.” Sonra gözleri ışıl ışıl bize evi nasıl tamir ettiklerini anlatıyor.

Biz hep kadınca toparladık burayı. Akşam çadırda kalıyorduk. Evde oluşan ağır kokudan dolayı hala ara sıra çadırda yatıyoruz. Nene nefes almakta zorlanıyor o kokuda. Gündüz evi onarıyor, akşam da bahçede banyo yapıyoruz. Tabi biz evle uğraşırken çocukları unutmuşuz. Küçük kızım bahçede oynarken düştü, kolu 3 yerden kırıldı. Çocukların da psikolojileri hep bozulmuş. Belki yemek yese daha çabuk iyileşir, ama yemiyor.” Annesi konuşurken Nazlı geliyor yanımıza ve bizimle pek konuşmasa da yanaklarımıza birer öpücük konduruyor. Ardından sıcak bir kucaklaşma ve “Bizi çok mutlu ettiniz” sözleriyle uğurluyorlar.

 

“Ben evimi yıktırmayacağım, yeniden inşa edeceğim”

Araba ile bu kez “az hasarlı” olarak tabir edilen diğer evleri aramaya koyuluyoruz. Az hasarlı dediğimize bakmayın. Burada “az hasarlı” olarak tabir edilen evler dahi yanmış ve yıkılmış bir vaziyette. “Ağır hasarlı” olarak rapor edilen evlerin halini varın siz düşünün. Yol boyunca gördüğümüz yıkıntılar, aslında kendi içinde birçok manevi duyguyu barındırıyor. Mesela ev, bir insan için her şeyin önünde gelir çoğu zaman. Devletin, yıkımın yanında buradaki aileleri parçalama yöntemlerinden biri de evsel mekanlarını yok etme şeklinde olmuş.

Yolda giderken elbisesi toza bulanmış bir kadın önümüzü kesiyor. Ailesi parçalanan nice insandan sadece birisi Xezal teyze. Bizi görünce yüzünde beliren mutluluğu görmemek mümkün değil. “Evim tamir edilecek, ailem yine biraraya gelecek” düşüncesidir bu mutluluğun sebebi. Arabaya onu da bindirerek evine doğru yol alıyoruz. Kısa bir mesafe yol aldıktan sonra Xezal teyzenin yakılmış, yıkılmış evine geliyoruz.

Xezal teyzenin evi 10 kişilik bir nüfusa sahipti. Lakin şu anda ailesi tamamen dağılmış durumda, her biri farklı bir yerde yaşamını sürdürüyor. Durumunu anlatırken gözleri doluyor bir anda. En çok da birbirlerinden ayrı kaldıkları için üzüntü duyduğunu söylüyor. Çatısı tamamen çökmüş bir vaziyette olan evi dolaşmaya başlıyoruz. Ancak evin içini gezerken tedbirli davranmak durumunda kalıyoruz. Çünkü yıkılan evlerin bazılarında patlamamış bombalar da çıkabiliyor.

Tamamen küle dönmüş olan evde sağlam tek bir eşya dahi yok. Evin bu denli kötü bir durumda olmasına rağmen yıkım kararı verilmemesi bizi doğal olarak şaşırttı. Gever’in belli bölümlerinde hafif hasar olan evler için dahi devlet tarafından yıkım kararı verildi. Xezal teyzenin evine yıkım kararı verilmemesi aslında devletin yıkıma uğrattığı bölgeye dair çalışmaya ne kadar önem(!) verildiğini de gösteriyor. Yıkım kararları bölge halkı için ciddi bir sorun teşkil ediyor. Nitekim devlet, yıkım kararları ile birlikte halkın bölgeden göç etmesini hedefliyor. Yerel halkın aralarında var olan bu bağı yine parçalama yöntemi ile yok etmeyi amaçlıyor.

Xezal teyze bir yandan evine bakarken bir yandan içinde var olan koca umutla “Ben evimi yıktırmayacağım, yeniden inşa edeceğim” diyor. Evin yanında bulunan garaj dikkatimizi çekiyor. Garajın içinde kısa bir halı, kirlenmiş 2 minder ve bir seyyar lamba görüyoruz. Xezal teyze yıkım araçlarının evine gelme ihtimaline karşı bu garajda akşama kadar nöbet tutuyor. Akşam olunca bir akrabasının evine gidip orada kalıyor. Sabah olunca yine evine gelip nöbet tutmaya devam ediyor. Saatlerce kir ve pas içinde olan dar bir garajda bekliyor. Bundan sıkılmıyor. Çünkü bir gün ailesinin yeniden biraraya geleceği umudu ile bekliyor…

 

“Berxwedan jiyane”

Evlerde yaptığımız tahliller sonucunda devletin Kürt halkı üzerindeki asimilasyon ve göçe zorlama politikası ortaya çıkıyor. Kürt halkını katletmek için tankıyla, havan topuyla bölgeye saldıran devlet şimdi de “yeniden inşa”ya kollarını sıvamış durumda. Öyle ki evlere verdiği yıkım kararını uygulamak için yaz aylarının sonunu bekliyor ve dışardan gelebilecek müdahalelere karşı yeniden inşa için gelen yardımların saklandığı depolara baskın düzenliyor, bölgeye girişi zorlaştırıyor. Yaz aylarının sonunda yıkılması beklenen evlerin yeniden yapımı da gelecek yılın yaz aylarına kadar uzatılmış olacak. Evlerinde kalamayan halk başka yerlere göç etmek zorunda kalacak. Devlet bu sayede Kürt halkının birlik ve beraberliğini de yıkıma uğratmayı amaçlamaktadır. Evler yeniden yapıldığında -ki büyük olasılıkla TOKİ’ler yapılacak- Kürt halkı yaşadıkları yere geri dönecekler. Devlet bundan sonrasını da düşünüyor tabii. DAİŞ sempatizanlarını, Türk milliyetçilerini bu evlere yerleştirerek Osmanlı’nın iskân ile asimilasyon politikası “yeni Osmanlıcılar” tarafından böylece bir kez daha devreye sokulmak istenecek.

Kürt halkı aylarca kentlerinde gösterdiği direnişi, bu kez birlik ve beraberliğini korumak için verecektir. Yaşadıkları zulme rağmen evlerini, komşularını, ailelerini bırakmayan Kürt halkı, yıkıntılar arasında da umudunu taze tutmaya devam ediyor. Ve bizler yine tarihten biliyoruz ki 90’larda yine bu kentlerde katledilen, yakılan Kürt halkı nasıl ki o tarihlerde zulme boyun eğmediyse, bugün de aynı kararlılık ve inançla faşist sömürgeciliğe karşı “Berxwedan jiyane” sloganı ile direniyor.

 

{gallery}geverden izlenim{/gallery}

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu